Naylondan korkularımıza karşı gerçek hayatta mücadele için!

Bu internet günlüğündeki bütün yazılar gelişme halindeki metinlerdir; sürümün güncellenip güncellenmediğini sondaki harften takip edilebilir.

5 Mart 2012 Pazartesi

Yalancı Pehlivanlık; Adnan Oktar Otopsileri-1- (sürüm no: 05M12-c)

Başlıkta -1- dediğime bakmayın; iki ayrı üfürmeye birden otopsi yapacağım. Ancak daha öncesinde sanırım birkaç nokta üzerinde durmak gerekiyor.


Hukuk Tekniği Açısından Hakaret

Sahtekara sahtekar, hırsıza hırsız, katile katil denmesinin hukukta "hakaret" kabul edilmesi size garip gelebilir. "Hukuk tekniğinde" duygusal yorumlamalara yer yoktur. Ben de size bir hukukçu edasıyla bunun ne olduğunu anlatacak değilim, bir hukukçunun yapabileceği ölçüde konunun ana temas noktalarını ve inceliklerini isabetle tutturamayacak olmamdan dolayı anlatamam (Konunun meraklıları internetten veya hukuk kitaplarından özellikle "Türk Hukukunda Şerefe Karşı Suçlar" başlığında sınıflandırılabilecek makaleleri incelemelidir). Şu halde, kim veya ne hakkında yazıyor olursanız olsun, saptama ölçünüz hakaret veya küçük düşürücü sıfatlar değil, örnekleme üzerinden "adlandırma" yapmak olmalıdır. Bunu bir "kural" olarak değil, mahkemeye verilmekten korktuğumdan hiç değil, insanlar arasındaki ilişkinin estetik ilkesi olarak içtenlikle kabul ettiğimden dolayı uygulamaya çalışacağım. Elbette dostlar sofrasındaki veya arkadaş ortamlarındaki veya dışa kapalı yazışmalardaki halimden değil, böylesi bir metni genele açmadaki tavrımdan bahsediyorum.
Şu bağlantıdaki videoda Adnan Oktar'ın gevrek peypayeliği mevcut, aşağıdaki paragrafı özellikle de bu yüzden yazdım; http://www.youtube.com/watch?v=if3PWUVsp4g (Adnan Oktar'ın Youtube'daki videolarında gevrek kahkalarla "Beni sevenler yanına kadar gelir de ruhun duymaz" ifadesinden, o "sevenlerin" gerçekten böcekler kadar sessiz, hattâ sinsi olduğunu, yine Adnan Oktar'ın söz konusu videolarda okuduğu e-postalarda "Evrime Neden Saldırıyorlar paneli çok gülünçtü, Adnan Hoca bu evrimcilere çok çektirmiş" mesajları göndermelerinden de ancak "dedikodu" yapabildiklerini, zırvalık salgıladıklarını anlıyorum.)
"Darwinizm'i dünyanın her yerinde" çökerttik iddiasında bulunan biri için öncelikle büyük bir kahkaha atılır zira bilimde Darwinizm diye bir kavram veya akım yok çünkü evrim kuramı Darwin ile sınırlı kalmış değil, dahası Darwin'in hataları düzeltilmiş durumda, bunu ben söylemiyorum, kendi alanının uzmanları söylüyor. Elbette evrim bulgularını kuramlaştıran kişi olarak Darwin önemli bir temeldir ama sadece bir temeldir. Hiçbir evrimci, 150 yıl öncesinin bulgularına saplanıp kalmış değil. İkincisi, değil evrimci profesörleri ikna etmek, aşağıda da belirteceğim üzere "ortak ata"nın ne olduğunu anlayamayıp evrim kuramının öncülünün "insanın maymundan geldiği" olduğunu zanneden birinde temel biyoloji bilgisinin bulunduğunu varsaymak gülünçtür. Ve dahası -az önce bağlantısını verdiğim videoya gönderme yaparak söylüyorum- Adnan Oktar'a, kanıtlarıyla bağırta bağırta gerekeni anlatmanın, aslında ne anlama geldiği kolaylıkla gösterilebiliyor. (O cümle öyle değil, böyle kurulur, demek ki insan "hakaret" davasıyla oraya buraya saldırmadan önce kendi laflarına dikkat etmeli; Türkçe'de bir deyim vardır, "Arık etten yağlı tirit olmaz") Adnan Oktar ve/veya ekibi balonlarını o kadar seri üretiyorlar ki hızlarına yetişmek mümkün değil. Tabii bir balonu iğneyle zahmetsizce patlatmak, bütün balonların zahmetsizce patlatılabileceği hakkında yeterli bilgiyi veriyor. Yani 1920'lerdeki "Nebraska Adamı" sahteciliğiyle Evrim Kuramı'nın günümüzde geldiği yeri yanlışlamaya kalkan kişinin "bugün" nasıl bir çarpıtmanın kahramanına bir bakalım.


Evrim Kuramı ve Yaratılışçılık Komedyası Hakkında Kısa Not

Evrim Kuramı denmeden önce "bilimsel kuram" nedir bilmeye ihtiyaç var. Bunu ayrı bir metin konusu yapacağımdan dolayı buraya kısaca şu notu düşeyim; Bilimsel kuramlar, bir "düşünce cimnastiği" değildir, yani kanıtsız, bulgusuz "bilimsel kuram" olmaz. Yani önce "düşünce cimnastiği" yapılıp sonra "bulgulanıyor" değil. Bilim böyle işlemez. Bulgular ortaya çıktıkça kuramsal çerçevenin sacayakları oluşmaya başlar, tartışılır, sınanır ve ortadaki örgütlü bilgi yığını bu süreç sonunda "kuramlaşır", hatta kuramlaşırken örgütlülüğü de değişime uğrayabilir. Yani "Evrim Kuramı" yeterli bulgu ve kanıt olduğundan dolayı "kuramdır". İnancın ise kanıtlanmaya ihtiyacı yoktur elbette, "inanıyorum" demeniz yeterlidir. Evrim Kuramı'na inandığınızı söylüyorsanız sınıflandırmalarınızda bir hata vardır, kuram inanılacak değil kavranacak, sınanacak bir olgu toplamıdır.
Yaratılışçıların hezeyanının en önemli cümleleri enikonu "İnsanın maymundan geldiği düşüncesi saçma değil mi?" veya "İnsanın maymundan geldiği yalanını çürüttük." Ne kadar garip, çürüttüklerini iddia ettikleri kuram hakkında tek bir şey bile bilmedikleri gibi, tek bir satır bile okumamışlar. Evrim Kuramı da zaten "insan maymundan geliyor" demiyor ki! Yani bugünün canlılarını alıp "Neden timsah tavuk olmuyor?" "Madem evrim var insan neden patates olmuyor?" (bunu bir canlı yayında üzülerek söylüyorum doçent etiketi taşıyan bir mühendis sormuştur, komiklik olsun diye yazmadım ve yine maalesef ki o programın bende kaydı yok) sormak evrim kuramının ne olduğuna dair hiçbir şey bilmemenin bir göstergesidir. Evet eğitim şart, hele de piyasacılığın pençesinde daha da dincileşmeye doğru giden bir ülkede "şart". Bu noktayı uzatacak değilim, dedim ya, ayrı bir makale..
 Hıristiyan "eski dünya yaratılışçıları" ile Adnan Oktar'ın önemli bir benzerliği var; Bilimsel olarak çürüttüklerini öne sürdüklerini ileri sürdükleri Evrim Kuramı hakkındaki yazıları "bilimsel" kanıtlardan değil, çarpık bir epistemolojik öncüle dayalı mantıksal önermelerden oluşuyor.  Örneğin Şahan Gökbakar'ın çok sevdiğim Doçent Doktor Sinan Sağıroğlu tipi de "Dünya'nın dönmediğini" kanıtlıyor; htttp://www.youtube.com/watch?v=7DdVj_qfVlU. Keyifli seyirler, çok eğlenceli. "Madem yerçekimi diye bir şey var, el kadar kuş mu yirmi santimlik kanatla mı bu düzeni değiştiriyor?" diyenler,  yani yerçekiminin ne olduğu konusunda en ufak bir bilgisi dahi olmayanlar için bulunmaz nimet. Hattâ yaratılışçıların bundan güç alıp "dünyanın sabi durduğunu kanıtladıklarını" da haykırmaları gerekir bana kalırsa. "Sahte bilim bize dünyanın döndüğünü söylüyor! Yalan!" (Yalan burada Cüneyt Arkın seslendirmesiyle söylenecek, daha etkili oluyor) Yerçekimi kuramının ne olduğunu anlamamak ile evrim kuramının ne olduğunu anlamamanın ortak noktası tam da bu.
Yaratılışçıların yaratılış kanıtları da evrimi yanlışladıklarına inanmalarına uygun; üç cümleye sığabiliyor. "Dünyada her şey mükemmel bir düzende. Her canlı bir mükemmellik içinde. Bu mükemmellik hiç sahipsiz olabilir mi?" Evrim Kuramı'nı anlatmanın zorluğu da burada. Önce bilimsel bilginin basit tanımından başlayıp, bilimsel bilgi-bilgi nesnesi-kuram bağıntısının ne olduğunu anlatmak bir zorunluluk. Çünkü bilim, bizde "mantıklı" olduğu duygusu uyandıracak önermelerin sıralaması değildir. Bilginden yoksun bırakılmış bir akıl için tüm duyumsamalar ve algılama biçimleri "mantıklı" olabilir.
Aşağıdaki örneklerde de göreceğiniz üzere Adnan Oktar imzalı makaleler belli öncüllerle başlıyor; örneğin "Falanca konuya açıklama getiremeyen Darwinistler". Bu Darwinistlerin bir adı sanı yok galiba veya o kadar çok evrimci profesörü ikna etmiş ki, bunların kim olduklarını söylemeden kilo hesabı konuşmasına katıyor (Dedim ya, böyle bir akım veya kuram olmadığı için herhangi bir adları da olamaz), hiçbir yerde ad verdiğini göremedim, hangi Darwinist bunlar, hangi kaynak, hangi eser belli değil. AKP'li isimlerin (örneğin Egemen Bağış) "Onlar gazetecilikten değil tecavüzden yargılanıyor" demesini andırıyor. Yargılanan ve hüküm giyen iki isim ortada aslında; Hükümet politikalarının namlı şakşakçısı Vakit gazetesinin yazarı Hüseyin Üzmez (Diğer bir Vakit yazarı da 19 yaşındayken "ırza tasaddi" suçurundan hüküm vermiş, "gençlik hatası" polemiğine girmemek için adını vermiyorum). Başka kim var? Gerçi bu ülkede tecavüzden yargılanan erkek mi olur canım, kurbanlar hep rıza gösteriyor diye biliyorum mahkeme kararlarından. Adnan Oktar'a dönecek olursak, bilimsel (?) makalelerinin dili, bir aralar gazetelerin sayfa doldurmak için yaptıkları uyduruk haberlerin diline benziyor, hatırlarsınız, "Amerikalı bilimadamları yaptıkları bir araştırmada falanca şeyi keşfettiler". Kim, nerede, nasıl? Ama tabii ya, bir yaratılışçının kaynak göstermesine gerek yoktu değil mi? Kaynaktan azade, doğruya bigâne.

Not: Tutuklu gazetecilerin listesi için ;  http://ozgur-basin.blogspot.com/p/tutuklu-gazetecilik.html


Adnan Oktar ve Tartışmadan Kaçan Evrimciler

Adnan Oktar imzalı makalelerde "Ben evrimi çürüttüm ama evrimciler karşıma çıkmaya cesaret edemiyor" türünden büyüklenmelere sıkça rastlayabilirsiniz. Üstelik aynı makalelerde bilimsel terim eksik olmuyor. İyi ama bilim insanlarını tartışmaya çağırmadan önce Adnan Oktar'ın "mikroskop kullanabildiğini" kanıtlaması gerekmez mi? Örneğin ben de bilim insanı değilim ama evrimin sacayaklarını, yöntemini anlıyorum. Çağrısı geçerliyse, halka açık bir toplantıda, istediği gün ve saatte "tartışmaya" hazır olduğumu belirtmek isterim. Yalnız yanımda mikroskop da getiririm, ona göre. Çok eğlenceli geçeceğine eminim.

Bir Üfürükçü Olarak Adnan Oktar'ın "Bilimsel" İki Makalesinin Otopsisi


1) Evrimci paleoantropolog ile evrimi çürütme safsatası
Tıp eğitimi almadığı halde, hastalıkları "nefesindeki ihsanın kuvvetiyle" iyileştirdiğini iddia eden, dahası aydınlanmacı eğitimden yoksun bırakılmış geniş halk kesimlerinde kabul görenlere bir göndermeyle, daha iyi ifadesiyle "eğretileme" yaparak Adnan Oktar'ı tanımlamaktan başka çare bulamadım, aşağıyı okuduğunuzda bunun nedenini anlayacaksınız...

Önce bağlantıyı vereyim; http: //harunyahya1.org/tr/Makaleler/24710.

İnternet sayfasının bir görüntüsünü aldım, ne olur ne olmaz. Mesela elimde "Yaratılış Atlası" adlı kitabın iki ayrı baskısı var. Richard Dawkins bu kitaptaki cahillikleri ortaya çıkarmıştı. Dolayısıyla kitabın ilk baskısı bu videodan önce, ikincisi ise Dawkins'in açıkça ortaya koyduğu cahilliklerin içerikten çıkarıldığı ikinci baskı. Söz konusu videoyu çeşitli video sitelerinde aratıp bulabilirsiniz.

Başlığı Şöyle: Darwinistler Neandertallerle de insanları aldatamadılar. Vay canına, Sherlock yakalamış Darwinistleri. Dur ama, acele etmeyelim, belki de gerçek Sherlock üfürükçüyü ortaya çıkarmıştır. Devam edeyim...
Makalenin en başından itibaren sarfedilen ifadeleri “bilimsel” olarak çürütmeye gerek yok. Zira, değil taksonomi bilgisine, mikroskobun mercek bilgisine sahip bile olmayan (aksi kanıtlanırsa bu ifadeyi bu metinden çıkarırım) birine “bilimsel” cevap vermeye gerek yok. Adnan Oktar bilimadamı değil, elbette ben de değilim ama “çeviriyle yazı apartmanın”, yabancı dili sadece kendisinin bildiğini düşünüp “çevirmenleri” hafife alması gerçekten zekice (!). Dolayısıyla; baştan sona verilen “Darwinizm çürütme” örneklerine en sağlam kanıt olarak Erik Trinkhaus gösteriliyor. Adnan Oktar metninden alıntıyorum, şöyle diyor “Neandertaller konusunda uzman Erik Trinkhaus’un konuyla ilgili açıklamaları şu şekidedir:” (yazım yanlışı bana ait değil). Evet Erik Trinkhaus bir uzman, yalnız dikkat buyurunuz, uzman bir paleoantropolog. Üstelik evrimci bir paleoantropolog. Hemen şunu belirtmekte yarar görüyorum; Evrim kuramı üzerine zırvalamaya hevesli her cahil, öncelikle, evrim kuramının öncelikle bir “biyoloji” kuramı olduğunu bilmeli. Dolayısıyla “kavramların” ne olduğuna dikkat etmeden “ilkel”, “azgelişmiş”, “gelişkin” gibi kelimelerle yapılan Türkçeleştirme “evrim kuramını” bir toplum bilim kuramı gibi göstermeye yol açıyor ve ben bunun bilerek yapıldığını düşünüyorum. Zira “arkaik” gördüğünüz yere “ilkel” koyduğunuzda arkaik kavramını “primitif” ile eşdeğer kılmış olursunuz, arkaik “ilkel” değildir “basit, yalın ve öncül” demektir, yani “kronolojik” olarak geriye atar! Evrim kuramı, Darwinizm üzerine kafadan atmaya kalkamadan önce kavramların ne olduğunun bilinmesinde yarar var. Evrim kuramı bir topluluğun veya toplumun hangi koşullarda nasıl “geliştiği” ile ilgilenmez, çünkü evrim kavramı toplumsal gelişimi değil biyolojik evrilmeyi ifade eder, anlamayan olursa heceleyerek bir daha anlatacağım. Dolayısıyla “Darwinizm” de bir “biyoloji” kuramıdır. Darwinizm'in topluma uygulanmaya çalışılmasına Marksist literatürde “Sosyal Darwinizm”, ideolojik tanımıyla “Faşizm” denir. Hatta “Sosyal Darwinizm”i kapitalizmle, dahası kapitalizmin ideolojik aygıtını yeniden üreten günümüz “neoliberalizmiyle” (bugünlerde AKP söylemine bakarsak, siyasal islamcılıkla) örtüştürmek hiç de yanlış olmayacaktır.

Şimdi, Adnan Oktar imzalı metnin Antropolog Erik Trinkhaus'tan yaptığı alıntıyla devam edelim:

“En ilgi çekici Neandertal bulgularından birisi ayı kemiğinden yapılmış bir flüttür. 1995 Temmuzu'nda Kuzey Yugoslavya'daki bir mağarada bulunan flütü analiz eden müzikolog Bob Fink, bu aletin, 4 nota çıkardığını ve flütte yarım tonlar ve tam tonların da olduğunu tespit etmiştir. Bu keşif, Neandertallerin Batı müziğinin temel formu olan yedi nota ölçüsünü kullandıklarını göstermektedir. Flütü inceleyen Fink, "eski flütün üzerindeki ikinci ve üçüncü delikler arasındaki mesafenin, üçüncü ve dördüncü delikler arasındaki mesafenin iki katı" olduğunu belirtmektedir. Bunun anlamı birinci mesafenin tam notayı, ona komşu olan mesafenin de yarım notayı temsil ettiğidir. "Bu üç nota inkar edilemez bir şekilde diatonik bir ölçekteki gibi ses çıkarır" diyen Fink, Neandertallerin müzik kulağı ve bilgisi olan insanlar olduğunu belirtmektedir[1]” (...) Neandertaller konusunda uzun yıllar araştırma yapan Erik Trinkhaus’un Neandertallerle ilgili açıklamaları şu şekildedir: Neandertal kalıntıları ve modern insan kemikleri arasında yapılan ayrıntılı karşılaştırmalar göstermektedir ki, Neandertallerin anatomisinde ya da hareket, alet kullanımı, zeka seviyesi veya konuşma kabiliyeti gibi özelliklerinde modern insanlardan aşağı sayılabilecek hiçbir şey yoktur." [4]
[1]The AAAS Science News Service, Neandertals Lived Harmoniously, 3 April 1997
[4]Erik Trinkaus, "Hard Times Among the Neanderthals", Natural History, cilt 87, Aralık 1978, s. 10; R. L.

1) Öncelikle “Neandertals Lived Harmoniously”makalesi Antropolog Erik Trinkhaus'a ait değil. Neden? Çüntü AAAS Science News Service dergisinin 3 Nisan 1997 tarihli bir sayısı yok. 4 Nisan 1997 tarihli bir sayısı var. Peki o sayının içinde Neandertaller diye bir yazı var mı? http://www.sciencemag.org/content/276/5309.toc. İşte derginin içeriği burada. Öyle bir yazı yok! Adnan Oktar imzalı yazı olmayan bir kaynak veriyor, ne kadar yaratılışçı kopyacı varsa, hepsi kendi sitesine kanıt diye koyuyor! Ardından da “Darwinistler insanları nasıl kandırıyor” başlıklı yazılar yazıyorlar. Önce kopyala-yapıştır yapmamayı öğrenmek gerekmiyor mu? Yazı Bob Fink'in “Neanderthal Flute” adlı kitabının internetteki tanıtımından “alıntılanmış”. Bob Fink? Müzikolog! Müzikolog! Müzikolog! Biyolog değil, paleontolog, paleoantropolog, genetikbilimci değil! Ne ilgisi var? Bir daha yazayım, “evrim kuramı” bir toplum bilim kuramı değildir, müzikloji biyolojinin bir kolu mu? Kaldı ki Erik Trihkhaus, Adnan Oktar imzalı metnin kaynakça olarak veremediği başka bir yazısında da diyelim ki Bob Fink'ten böyle bir alıntı yapmış olsun, ne değişir? Bütün Neanderthaller flüt mü çalıyor? O flütten bugün de var, kaç kişi “melodi” çıkarabiliyor? Kaldı ki Evrim Kuramı, insanın geçmiş atalarının parmaklarının olmadığını mı söylüyor? Ne ilgisi var? Kaldı ki aynı dergide Neanderthal'lerde “yamyamlık” olduğu da yazıyor. Ne oldu, flüt bulununca her biri yaratılışçılar tarafından Mozart gibi karşılanan Neandertaller “ilkel” olmadı mı şimdi? İşte bağlantısı: http://www.sciencemag.org/content/286/5437/18.2.summary?sid=56603a6e-920e-43ec-90c1-36cb6cc453f5. Ama tabii yaratılışçının işine "yamyamlık" kısmı değil, müzik aleti kullanma kısmı yarıyor. Dahası “ilkel”, “uygar” gibi kavramlar sosyolojide “etnik merkezli” kültürel tanımlar olarak geçer, “müzikolojiyle” DNA testi yanlışlanmaz. Yahu insan arabaya binip televizyonun düğmesine basabiliyor da bir biyoloji kuramı ile toplum bilimi kuramını nasıl ayırt edemiyor? Bugün Amazon'da taş devrinin avcı-toplayıcılığında yaşayan yerlilerin “Evrim Kuramı” açısından bizden geride olduğunu mu sanıyorlar, bu nasıl bir cehalet biçimi?

2) Yine Erik Trinkaus'un Hard Times Among the Neanderthals adlı makalesi Neandertaller arasındaki bireysel şiddeti kemiklerde rastlanılan ağır darp izleriyle örnekliyor (makaleye bakılırsa hepsi Mozart gibi flüt çalıyordu ya, bireysel şiddeti ne yapacağız?) ve şöyle bitiyor: (...) Bu nedenlerden dolayı, fiziksel görünümlerine rağmen, Neandertaller ilk modern insan olarak görülebilir.” Bir makaleden canınızın istediği yeri alıntılarsanız, canınızın istediği gibi yorumlarsınız. Önce alıntıya bakalım: “Neandertallerin anatomisinde ya da hareket, alet kullanımı, zeka seviyesi veya konuşma kabiliyeti gibi özelliklerinde”... Öncelikle şunu düzeltmek lazım; burada özgün “konuşma kabiliyeti” demiyor, “linguistic abilities” deniyor, yani “dile yatkınlık” veya “dil becerisi”, çünkü bebeklerde de “dil becerisi” bulunur. Neandertallerin nasıl “konuştuğu” nasıl bir “dil” geliştirmiş olduğu vurgusu yapmıyor. “Konuşma kabiliyeti” derseniz, modern dilin doğuşu “Neandertal” ile başladı anlaşılır, çarpıtmayalım kavramı ve tabii doğrusunu, yani "dil becerisi" yazsalardı, Neandertallerin bugünkü insanlar gibi konuşamadıklarına vurgu yapmış olurlardı, "Yaratılışçılık" açısından zararlı elbette... Ancak bu cümlenin hemen öncesinde, makalenin ikinci paragrafında bir cümle var (İngilizcesini buraya yazmıyorum, makaleyi bulup bakabilirsiniz), orası alıntılanmamış, galiba “yaratılış” açısından sakıncalı bulunmuş:Geçtiğimiz 20 yılda epeyce bir fosil bulunmakla birlikte, bilinen kalıntılarla ilgili yeni tahliller ve göze kolay çarpmayan anatomik farklılıkların yorumlanmasının daha karmaşık modelleri bizi Neandertalleri ve onların insan evrimindeki yerini bir kez değerlendirmeye götürüyor.” Vurgulayayım; “Neandertallerin insan evrimindeki yeri”, “kolay fark edilmeyen anatomik farklılıklar”!
1) Erik Trinkhaus öncelikle bir “evrimci paleoantropologdur”, “yaratılışçı” değil. 2) Erik Trinkhaus'un bu ifadesi Darwinizm'e ve “evrim kuramına” karşı değil, “evrimci paleoantropolojide” Neandertallerin kültürel ve toplumsal yapısını, dolayısıyla biyoevrim içindeki konumu bir daha düşünmek gerekir demek istiyor. Alıntı yapmak isteyen biri önce bir bütünün tamamını okumalı. Üstelik Trinkhaus makaleyi 1978 yılında yazmış. Bu da 1999 tarihli bir makale: http://cogweb.ucla.edu/ep/Neanderthal.html. Bu makale genetik kalıtının bir kısmı Neandertal'den bir kısmı erken dönem modern Homo Sapiens'den ait “melez” bir çocuk iskeleti tartışmasını konu alıyor. Sonlarına doğru şöyle yazıyor: “Yeni DNA incelemelerinin bulguları, Neandertallerin modern insandan farklı bir “tür” olduğunu düşünmeyi destekliyor. Eğer bulgular doğruysa bu ikisinin [yani modern insan ve Neandertaller] yine de aynı türün iki farklı ırkı olarak değerlendirilmesi son derece olası. (...) Dr. Trinkhaus'a göre “DNA araştırmasındaki sorun, yorumdan kaynaklanıyor. Tanıtlamayla ilgili bir yanlış var. Bu bulgular, Neandertal biyolojisinin günümüz insanın yelpazesinin tamamen dışında olduğunu ancak o çağın modern Homo Sapiens'inin dışında olmadığını gösteriyor.” Trinkhaus bu iskeletin bir “aşk çocuğu” olmadığını nesilden nesile gelen bir Cro-Magnon-Neandertal melezi olduğunu da söylüyor. Bu tartışma bütünüyle “evrim kuramı” içinde bir tartışmadır, çünkü “bilim” tartışır, saçmalamaz. “Evrim kuramı dahilindeki” bu tartışmalarla “evrim kuramı”, yani Darwinizm güçlenmeye devam eder, “çökmesi” ancak üfürükçülerin “hayalinde” kalır. Bu arada bu türden yaratılışçı makalelerinden anlaşılıyor ki, bugünün evrimcilerinin, "Darwin'in bıraktığı yerde" otladığını sanıyorlar. Trinkhaus bu bağlantıdaki makalesinde (file:///home/rekonq/haber/adnan/kar%C5%9F%C4%B1tlar/neandertal/256.aspx.htm) Neandertaller için “Bize en yakın arkaik [Yaratılışçı Türkçesiyle ilkel] insan” tanımlamasında bulunuyor. Yaratılışçı Adnan Oktar makalesi, evrimci bir paleoantropoloğun makalesiyle, dahası “evrim kuramının kendi tartışmasıyla” evrim kuramını çürütmeye kalkıyor! (Kıssadan hisse: Ben bir 70'lik rakı içiyorum, bu kafaya erişemiyorum, demek ki bütün kötülüklerin anası içki değilmiş.) Konuya meraklı olanlar “evrim kuramının” yanına bir de “evrimci antropolojinin” ne olduğuna dair gerçek anlamıyla bilimsel kaynaklara bakabilir elbette, üfürükçülerin buna ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Dolayısıyla üzerinde Adnan Oktar imzası olan bu metin (veya metin kılığındaki laf-ı güzaf), bilimsel kavramların ne olduğunu bilmeyen, bir kuramın kuramiçi bilimsel tartışmasının ne olduğundan habersiz, bırakın bilimsel atıfta bulunmayı, henüz kaynak gösterme, hattâ kaynağı anlama ciddiyetine bile sahip olmayan, üstelik, uğraştığı konunun ne olduğunu bile bilmeyen birinin hezeyanlarına tipik bir örnektir.

Son söz: Bu çürük mantık, sanırım insanın "yaratıldığı" gün konuştuğunu da varsayıyor. 

2) Okuduğumuzu anlamamak olarak safsata

İkinci otopsi daha kısa sürecek; önce yine bağlantıyı vereyim;

http://harunyahya.org/tr/Makaleler/13393/Balinalar%C4%B1n_ay%C4%B1lardan_evrimle%C5%9Fti%C4%9Fi_a%C3%A7%C4%B1klamas%C4%B1n%C4%B1n_Darwin%E2%80%99e_ait_olmad%C4%B1%C4%9F%C4%B1_iddias%C4%B1n%C4%B1n_ge%C3%A7ersizli%C4%9Fi

Gördüğünüz üzere, Adnan Oktar, Türlerin Kökeni'nin ilk baskısının (1859) bir resmini koymuş ve Darwincilerin salaklığını faş etmiş! Az önce de dediğim gibi, aradan geçen 150 yılda evrimcilerin Darwin'den bir adım öte gitmediğini zanneden, belki de bunu böyle göstermek isteyen Adnan Oktar, Sherlock Holmes titizliğiyle çalışmış. Metnin İngilizcesini ve Türkçe çevirisini koymuş, kısacık yazı şöyle başlıyor;

"Denizde yaşayan bir memeliye açıklama getiremedikleri için Darwinistler, balinanın varlığına bir senaryo uyduramazlar. Karadan bir canlının tekrar suya girdiğini iddia etmekle yetinirler. Darwin ise, balinaların karada böcek avlayan ayılardan evrimleştiğini iddia etmiştir. "

Metnin Adnan Hocacı çevirisi:

 “Kuzey Amerika’da siyah ayı, tıpkı balinalar gibi, ağzı açık bir şekilde suda böcek yakalayabilmek için saatlerce yüzerken görülmüştür. Bu her ne kadar çok uç bir izah olsa da, eğer sürekli olarak böcek sağlanırsa ve eğer iyi adapte olmuş rakipler ülkede henüz ortaya çıkmamışsa, ayı ırkının, doğal seleksiyon ile, yapılarında ve alışkanlıklarında fazla, daha da fazla suda yaşar hale gelerek değişime uğramalarında bir zorluk göremiyorum. Gitgide genişleyen, daha da genişleyen ağızlarıyla, ta kİ bİr balİna kadar dev bİr yaratIk halİne gelİnceye kadar.” (Türlerin Kökeni, 1. baskı, 6. bölüm, s. 184)

Bu Adnan Hocacı çeviri öyle bir hal alıyor ki, önüne gelen her cahil yaratılışçı, maden bulmuş defineci sevinciyle "argüman" diye öne sürüyor. Öncelikle şunu sormalıyım; Adnan Hoca'nın İngilizce ve Türkçe bilgisi seviyesi ortaokul düzeyinde midir yoksa eli sıkı davranıp doğru dürüst bir çevirmen bulamamış mıdır? Haydi bunları da geçtim, bu yaratılışçılar arasında İngilizce bir cümleyi okuyup anlayabilecek tek bir kişi bile yok mudur? (Belki Adnan Hoca'ya hatasını söyleyecek bir seveni yoktur, bak üzüldüm şimdi) Dahası bu kötü çevirideki ifadede bile okuduğunu anlamamayı gösteriyor; "balina kadar dev bir yaratık halini alırdı" demek "balinalar ayılardan evrimleşmiştir" mi demektir? Kaldı ki Darwin'in ve/veya Evrim Kuramı'nın, modern türlerin birbirlerine evrildiğini (timsahtan kuşa, ördekten aslana) söylediği iddiası tamamen yaratılışçıların uydurması-saptırmasıdır. Ayrıca tıpkı önceki bölümde söylediğim gibi işte yine "açıklama getiremeyen Darwinistler" ifadesi daha. bu kez neye? Denizde yaşayan memelilere. Yahu bir yerde de adını geçsin şu Darwinistler kim, hangi eserlerinde açıklama getirememişler?
İngilizcesi şöyle;

“In North America a black bear was seen by Hearne swimming for hours with widely open mouth, thus catching, like a whale, insects in the water. Even in so extreme a case as this, if the supply of insects were constant, and if better adapted competitors did not already exist in the country, I can see no difficulty in a race of bears being rendered, by natural selection, more and more aquatic in their structure and habits, with larger and larger mouths, till a creature was produced as monstrous as a whale.” 

 Adnan Hocacı değil "doğru dürüst" Türkçe çevirisi şöyle olmalıydı:

Hearne, Kuzey Amerika'da, bir siyah ayının ağzı büsbütün açık olduğu halde saatlerce yüzdüğünü ve böylelikle de tıpkı bir balina gibi sudaki böcekleri yakaladığını görmüş. Hattâ şöylesi çok uzak bir durumda, eğer böcek kaynağı sabit kalmış ve daha iyi uyum sağlayan rakipler ülkede çoktandır varolmamış olsaydı, doğal seçilim tarafından bir ayı ırkının bireylerinin, gitgide genişleyen ağızlarıyla hem yapılarında hem de alışkanlıklarında suya daha fazla bağlı bir duruma getirmesinde, sonunda da balina gibi devasa cüsseli bir canlının üremesinde bir zorluk göremiyorum. (Samuel Hearne; İngiliz Kâşif)

Bu cümlede "ayıların balinaya dönüştüğü" nerede yazıyor? Haydi eski biçimde söyleyeyim "evrim basamağını ve koşullarını" anlatmak için, farazi bir durum üzerinden, teşbih yapıyor sadece. Bu makale örneğinde olduğu üzere, konu "denizde yaşayan bir memeliye açıklama getirememek" değil, okuduğunu anlamamış birinin magazinsel hezeyanı.

Yine aynı sayfadan;

Darwin çeşitli baskılar neticesinde kitabın sonraki baskılarından bu alıntıyı çıkarmış, fakat çıkardığına pişman olmuştu. Mektuplarından birinde şöyle demiştir:
“Bir ayının ağzının, değişen alışkanlıklarına uygun gelecek derecede genişlemesinde hiçbir zorluk olmadığı konusunda hala ısrar ediyorum.” (More Letters of Charles Darwin, Francis Darwin, 1903, s. 162)


Bu cümledeki "pişmanlığı" da göremedim açıkçası? Tam olarak neresinde? "Pişmanlık olacaksa bu uyduruk yazısının tamamını http://creationwiki.org/Evolution bağlantısından -haydi intihal eden demeyeyim- devşiren Adnan Oktar'a ait bir pişmanlık olmalı. Bağlantısını verdiğim Creationwiki sayfası ise, Darwin'in, tür çeşitliliğini bütünüyle biyolojik evrimle açıklayan genel bir evrim kuramı ortaya koyduğu vurgusu üzerinden evrimi çürütmeye çalışıyor (benzer çarpıklıklar orada da mevcut, konuyu burada uzatmaya gerek yok), ancak sanırım sayfanın geri kalanı Adnan Oktar'ın anlayamayacağı kadar ağır ki bütünüyle kullanmamış.
Yukarıda da belirttiğim gibi Darwin ayıların balinalara dönüştüğünü iddia etmediği için kitabın sonraki baskılarında bu ifadeyi çıkarıp çıkarmamasının bir önemi yoktur. Kaldı ki dünyanın yaşını 100 milyon sanan Darwin'in (Evet yanlış duymadığınız, dünyanın yaşının hesaplanması son derece yenidir) kendi çağındaki, örneğin ağzın nasıl evrimleştiğine dair genellemesindeki olası bir yanlışı çağımızın evrim kuramının bulgu ve dayanaklarını nasıl yanlışladığını anlamak güçtür, kaldı ki Darwin'in kimi yanlışları bugün nasıl düzeltilip Evrim Kuramı içinde yerli yerine oturtulmuşsa, (yukarıdaki Neandertaller örneğinde olduğu üzere dünün yine evrim içi bir tartışması bugün yerli yerine oturtulabilir) bugün yine Evrim Kuramı içinde tartışılan bir olgu yarın başka bulgularla yerli yerine oturtulacaktır. Okuduğunu anlayamayan Adnan Oktar ve yandaşları için söyleyecek olursak, Evrim Kuramı kaskatı bir halde değil, kuramın bulgularında ve dayanak noktalarında "tartışma" elbette yürütülüyor, ancak her dogmatik kafa, bu tartışmayı, "evrim kuramı tartışmalı" biçiminde algılamakta veya bu algılamayı sağlamak için her türlü şekilsizliğe ve çarpıtmaya başvurmaktan  sakınmamakta. 
Şuna da dikkatinizi çekeyim; Creationwiki: Encyclopedia of Creation Science, yani Yaratılış Bilimi sayfasını iyice taradım. Çok ilginç bu "Yaratılış Bilimi" sayfasında bilim adına "evrimin" bulgularının yanlışlanma çabasından başka hiçbir şey yok. Bir an için bile olsa "yaratılışın" bir bilim dalı olduğunu düşünelim. Peki şu halde, bütün varlığını başka bir bilim dalını "yanlışlamaya" adamış bir bilim dalı alıkça, aptalca değil midir? (Yine dikkat, evrimin amacı yanlışlama üzerine değil, canlı hayatının nasıl geliştiğinin açıklamasını yapmaktır) Bu nasıl bir bilim anlayışı? Cevabı basit; bir bilim dalı değil. Astrolojiye "bilim" denmesinin eşit düzeyde bilgisiz ve alık ikizi sadece. Bu arada yine aynı "Yaratılış Bilimi" sayfalarındaki bilim insanları arasında "yazar, ilahiyatçı" gibi sıfatlar haricinde (Başlarında Dr. takısı olanların da ilahiyat doktoru olduğunu göreceksiniz) gerçekten bir bilim dalının mesleki ünvanını taşıdığını göremedim (Görebilen olup da beni haberdar ederse çok memnun olurum, belki dikkatimden kaçmıştır).
Şimdi, Adnan Hoca'nın "bilimsel" makalelerinin değil bilimsel olmak, makul düzeyde anlamlı bile olmadığını, çarpık-boş-saçma olduğunu göstermek için her "makale kılığındaki" laf-ı güzafı için bu uzunlukta yazılar mı yazmalıyım yoksa bu kadarı yeter mi?
Peki sonsöz olarak tıpkı Adnan Oktar'ın "Yalancı Darwinistler" tanımlamasıyla sık sık eleştirel (!) bir genellemeyle yaptığının aynısını yapabilir miyim? Yani "Yalancı Adnan Hocacıların maskesi böyle düşer" dersem acaba hukuk tekniği ve insanlar arasındaki estetik açısından "hakaret etmiş" olur muyum?

Yaratılışçıya ipucu: Evrim Kuramı'nı sarsmak için Prekambriyen öncesinden memeli fosili bulmak yeterlidir. Dünya büyük, az kopyala-yapıştır çok iş, haydi kazma kürekle fosil aramaya! Yorucu iş hakikaten, sonsuza kadar sürecek ne de olsa...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder